Hoşcakal Kardeşim Deniz
Pergelin Divit Ucu
Hoşçakal, Kardeşim, Deniz…
İçlenmiş bir yara!
Öyle deme içlenince daha sızısı kalır her yaranın
İçine akar ölümü acımasızlığın
Sırasında kelam gizli sanırdım
Değilmiş…
Haberiyle geldi. İçimi ezen kaçıncı yıkım bu diye düşünmeden edemedim. Çocukluğumun sesi kadar uzak yakın arası bir yerlerde kalmıştı yüzü. İkinci ve hatta üçüncü sınıf bir karakter oyuncusunun manşet haberlere ilgisi olmayacak elbet. Aklından geçerken benimle paylaşmak istedikleri de haber, lakin hep üçüncü sayfa…
Adı Deniz
Hiçbir denizde bulamazsın onun göz rengini
Düşlerine hiçbir gerçeklikle ulaşamazsın
Beceremezsin onun kadar eğri büğrü bir hayatın ortasında olmayı
Eğri büğrü bir hayatın ortasında dimdik kalamaz insan
Olsa olsa Deniz gibi beli bükülür, sırtı kamburlaşır biraz…
Adı Deniz
Yaşını bilmiyorum
Hiç sormadım
Yüzü ve elleri
Bir de gözleri
Dedim ya işte
Gözlerinin rengine evren içi hiçbir sulaklıkta rastlayamazsın
Elleri alacaklı
Yüzü beyaz, pürüzsüz, çok yorgun…
Ayaklarıma ağrı bulaşan bir güneşli günde tanıdım O’nu
Adı Deniz
Üçüncü sınıf bir karakter oyuncusu
Yetiyor mu diyorum Deniz kazandıkların
Hayatın kaybettirdiklerinden sonra bana yeter geliyor diyor
Acılı ve çok yalnız hayatlardan geçerken şahit edilmiş olmanın çok şeylere bilgeliğiyle yorgun bakıyor.
Yaşını hiç sormadım
Yenice esirgeme yurdundan çıkartıldığını söylediğinde anladım ki yirmilerinin başında daha
Annem diyor
Annem bir fahişe benim
Babamı bir belalısına vurdurup kaçmış onunla
Hiç kardeşim olmadı
İyi ki yok da ama
Bir fahişenin günahına tek çocuk bile fazla…
Boş ver beni ne olur
Çok yollardan geçtim
Karanlık olurdu yurt geceleri
Döverlerdi
Aç yatardık
Yaramazlığın bedeli aç uyumak olmamalı hiçbir çocuk için
Kaçmayı göze alamadım
Kaçsam koca İstanbul
Daha kötüye giderdi o zaman
Ya uyuşturucuya bulaşacaktım
Ya daha kötüsü
Anlattırma
Bakma sen bana
Beni boş ver
Anlatıp olur olmaz sıkıyorum canını senin de
Bir çay daha içelim
Sonra sen anlat
Simitçi de yok
Anasını sattığımın
Sen olmasan şimdi yanımda, ellinciye geçmişti
Geçer şimdi
Bir çay daha içeriz simitle
Seversin sen…
…
Adı Deniz
Annesi bir hayat kadını
Babasını hiç tanımamış
Kardeşleri yok…
Bir esirgeme yurdunda, hiçbir şeyi esirgenmemiş bir kurumda büyürken Deniz, en çok mutluluklarına zeval getirmek istemişler
Ve çok defa da becerebilmişler bunu
Büyümüş Deniz
İkinci sınıf bir karakter oyuncusu şimdi
En fazla göründüğü sahnenin bile süresi fi…
Sevdiği, uğruna ömrünü verebileceği hayalleri…
Çok yalnız, kirasını zor denkleştirdiği üçüncü sınıf bir mahalle…
Toprağı taştan bir kentte yaşıyor ama
Kentin O’nun yoksulluğunu
O’nun kentin altınlığını falan önemsediği yok!..
Adı Deniz
Gözlerinin rengine hiçbir sulak mavilikte rastlayabilmek olur iş değil
Derdini paylaşırdı
Çay iç derdi
Simitçi de inat etti anasını satayım diye hayıf eder, gülerdi…
Hiçbir esirgenmesi gerekeninin esirgenmediği bir yurtta büyüdü Deniz
Bana, en sevdiği türküde eşlik ediyor
Bir mısrada susuyor hep
Tesadüf mü diye sınadım
Değil
Deniz o mısrada her seferinde bunu yapıyor
Susmak istiyor…
Okumak için eline aldığı hiçbir gazetenin ilk sayfalarıyla ilgilenmiyor
Hayat onun kitabını kaçıncı sayfadan başlatmışsa
O da o sütundan başlıyor okumaya
Deniz, manşetleri ve ilk sayfa haberlerini önemsemiyor, hiç sevmiyor…
Sevdiği türküde eşlik etmişti son gidişimde daha
İçindekileri anlatırken büyüyen gözlerini yine çok uzağa dikmişti
Ve susmuştu türkünün aynı mısrasında her zamanki gibi…
Adı Deniz
Annesi bir hayat kadını
Bir kurumda esirgenmesi gereken ne bildinizse telef edilerek büyümeye mecbur bırakılmış bir genç…
Adı Deniz…
Ve hiçbir sulak mavilikte göremezsiniz gözlerindeki rengin tonsallığını
Ne zaman yolum düşse o kalabalık, uğultulu, bana hep kasaveti anımsatan şehre
Bulurdu beni Deniz…
Yıpranmış elleriyle her seferinde garsondan alıp önüme ikram sunduğu bir bardak çayın temizliğini kentin kirliliğinden çok ötelerde tuttuğum Deniz…
Beyoğlu sokaklarında çok satanların çaldığı dükkanları geride bırakırken, sevdiği türküye başlayan
Söyleriz değil mi be hocam diyerek bakan
Güzel gözlü, yorgun, yaşamdan alacaklı, vereceklerini çoktan zorla da olsa vermiş, verdirilmiş Deniz…
Yaşamın O’na sunduğu bütün kirliliklere rağmen temiz kalmayı becerebilmiş
O kurumda esirgenmesi gereken neyi varsa esirgemediklerinden en çok, deli gibi asileşmiş
Zorluk dolu yollarda yürürken eğilmiş ama asla düşmemiş Deniz…
Deniz hiçbir zaman okumadı gazetelerin ilk sayfa haberlerini
Hayat, O’nun öyküsünü üçüncü sayfa haberlerinden aldığı için belki de, Deniz hep o sayfalardan okumaya başladı gazeteyi…
O sayfalarda yaşananlara hayıflandı, yazılanları sesli okudu, benimle paylaştı.
Bazıları çok önemli geldi
Belki sade kendi öyküsüne yakınlığından, özensizce kesip cebine koydu bazılarını…
Adı Deniz
Üçüncü sınıf bir karakter oyuncusu…
Yaşını hiç sormadım
Çok belli ki yirmilerin henüz başında
Fi tarihli bir eylülde öldü Deniz
Biraz eğlenmekti oysa bütün derdi
Kaza yapan otomobilden 3 kişinin sağ kurtulduğu fi tarihli bir eylülde yaşamını yitirdi Deniz…
Ölümün acımasızlığı Deniz için katmerli
Yaşamda acılanmamayı kaç kere öğrettiniz Deniz’e
O’nu ne kadar önemsediniz
Dinlediniz
Düşlerini, korkularını, gözlerini, ellerini, hayallerini esirgediniz!
Hiç
Hiç kere…
Oysa adı Deniz’di
Annesi bir fahişe
Ve hiç tanıyamadı babasını
Fi tarihli bir eylülde ölürken soramadım çektiği son filmin sahnesini
Hiç kimsenin önemsemediği, kendi için dünyalara değer biçtiği o heyecanını paylaşamadım…
Affet ne olur Deniz, bu kez heyecanına, düşlerine yarenlik edemedim diye, geç kaldım diye, yetişemedim diye kızma Deniz…
Düşlerine önce annesi ihanet etti
Sonra kurum…
Küçük bir çocuğun esirgenmesi gereken ne bildinizse siz, hepsine, her birine ihanet edilmiş bir çocukluktan geliyordu Deniz
O’nu hiç dinlemediniz
Oysa deli asiliğinin ardında ürkekliğiyle korumak istediği düşleri vardı
Bana eşlik ederken hep aynı mısrada suskun kaldığı türküsü vardı
O’nun türküsüydü
Deniz’in de hepiniz kadar türküleri vardı
Çalınca, çaldırınca, duyunca, söyleyince efkarlandığı
Çok uzaklara baktığı
Gözlerini buğulandırdığı türküsü
Fi tarihli bir eylülde yitirdi düşlerini
O’nu hiç önemsememiştiniz zaten
Şimdi de umurunuzda olmasın!
Adı Deniz
Ve hiçbir sulak mavilikte gözlerinin rengi yok…
Annesi bir hayat kadını…
Deniz, şimdi türkün her kulaklarıma çalındığında aklıma anlattıkların gelir
O Beyoğlu ikindisi gelir
Deniz, ben ne vakit bir İstanbul düşünsem artık, aklıma eskisinden daha beter bir kasavet gelir…
Adı Deniz
Hayatın omuzlarına verdiği onca yüke rağmen sade biraz eğilmiş ama asla düşmemiş, yorgun, asi, ama temiz ama içten ama gerçek bir Deniz…
Türkün Deniz, türkün ve her seferinde sustuğun mısran bana emanet şimdi
Huzurla uyu Deniz
Mırsan hep omuzlarımda kalacak…
“İşte geldik gidiyoruz
Hoşça kal kardeşim Deniz
Bir şeyler anlattın bize
Hoşça kal kardeşim Deniz
Denizliğin kaderinden
Hoşça kal kardeşim Deniz…”
Kardeşim
Hoşça kal
Deniz…
Sarahatun Demir
Eylül1/2007
Çok hoş bir yazı olmuş. Teşekkürler..